6 Şub 2017

Kusura Bakma Bebeğim Artık Prenses Benim(!)

Değerli okuyucular, öncelikle bu bir eleştiri yazısıdır. Bu yazı Gülse Birsel'in 5 Şubat 2017 tarihinde Hürriyet Gazetesinde yayınlanan "Kusura bakma bebeğim artık prenses benim!" yazısına karşı naziredir! O yüzden bu yazıyı okumadan önce o yazıyı okumanızı rica ediyorum...
gulse-birsel-albulhamit
Gülse Birsel yazısında; Sultan II. Abdülhamit, torunu Nilhan ve Osmanlı Hanedanını eleştirirken Cumhuriyet'e övgüler yağdırıyor.
Bu yazının başında Gülse Birsel'i değil, onun nezdinde -ona benzeyen- kafaları eleştireceğim. Zira aradan 93 yıl geçmesine rağmen, halen Osmanlıyı anlayamamış, hatta Cumhuriyet'i bile tam olarak anlayamamış bir nesil yetişmeye devam ediyor. Düşünceniz, hayata bakışınız, fikriniz, zikriniz ne olursa olsun bir diğerini öbürüne tercih etmek zorunda değilsiniz. Koskoca 93 yılda İbrahim Kafesoğlu'nun da dediği gibi "Tüm Türk tarihini tek bir bütün olarak" kabul edemedik! Göktürk ne kadar bizimse, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti de o kadar bizim! Kağanlık ne kadar bizimse, Sultanlık, Saltanat ve Parlamento da o kadar bizim! Demokrasi bizimse Hanedan da bizim! Bumin Kağan ne kadar bizimse, Alparslan da Abdülhamit de Atatürk de o kadar bizim!
  Kısacası; BU TARİH BİZİM!
Cumhuriyet'i kuran kadronun tamamının bir zamanlar Osmanlı paşaları, askerleri veya siyaset adamları olduğunu hep unutuyoruz, keza onların Osmanlı topraklarında doğduklarını da! Eğer bu yazıyı yazmama neden olan Gülse Hanım da biraz tarihi anlasaydı(okumak değil) eminim bunu idrak edebilirdi. Aksine Cumhuriyet'i küçümseyenlere de bir kaç sözüm var;

Büyük Bilgin İbn Haldun'un da dediği gibi "Devletler de insanlar gibi doğar, yaşar ve ölür." kuralı gereği Osmanlı Devleti öyle ya da böyle resmi olarak tarih sahnesinden silinmişken biz neden elimizde kalan bu güzide rejime sahip çıkmayız? Halâ Osmanlı Devletinin tekrar kurulacağını düşünüyorsanız sizin için üzgünüm, çünkü -kurulsa bile- tek benzer yanı adı olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti bize Osmanlı Devletinin son mirasıdır, zira kurulan tüm devletler kendinden öncekinin mirası üzerine inşa edilir; eğer Osmanlı Devletini seviyorsanız eksisi-artısı ile Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmalısınız. Çünkü elimizde başka ülke, başka devlet, başka toprak yok! Atatürk'ü sevmiyorsanız bile bu ülkenin kurucusu olarak saygı duymak zorundasınız, çünkü şuan bu yazıyı okurken bile onun kurduğu devletin himayesinde yaşıyorsunuz!
--------------------
Şimdi gelelim Gülse Hanım'ın yazısındaki satır başlarına...

Gülse Hanım bu köşe yazısını II. Abdülhamit'in beşinci kuşak torunu Nilhan Osmanoğlu'na yazmak istemiş ama -bilerek veya bilmeyerek- kalemini çok büyük tarihsel ve kültürel hatalara sürüklemiş. Burada Nilhan Osmanoğlu'na sözü getirmek istiyorum kısaca. Kendisi Osmanlı Hanedanı mensubu birisi olarak Cumhuriyet'i sevmeyebilir ki bu kişisel bir tercihtir, ancak yukarıda da belirttiğim gibi Cumhuriyet'e saygı duyulmalı! Toprak isteme mevzusu ise daha karışık o konuya bu yazıda girmeyeceğim...

Gülse Birsel -aklınca- Osmanlı Padişahlarını -özellikle Sultan Abdülhamit'i- küçümserken kendisini ve Cumhuriyet'i yüceltme hatasına düşüyor:
"Nilhan Hanımcığım, benim dedeler Osmanlı sultanı değillerdi ama çok kral adamlardı. Napolyon’un “Benden daha zengin tek insandır” dediğini iddia ettiğiniz 2. Abdülhamit padişahımız (ki o doğduğunda Napolyon ölmüştü, neyse üstünde durmayacağım) gibi varlıklı değillerdi tabii. Galatasaray Adası'nı filan bırak, bir elma bahçesi bile yok bize dededen kalan. Ama çok acayip İstiklal madalyaları var. Dizi dizi. Artık kaç yerlerinden yaralandılarsa bu memleketin bağımsızlık savaşında, bildiğin koleksiyon olmuş. “Bildiğin” diyorum da o dönemleri bilmezsiniz, sizin aile yurtdışındaydı sanırım! E biz de n’apalım, sizin dedeler gidince, ailecek kendi sultanlığımızı kurduk."
İlk cümlelerde Sultan Abdülhamit'in mal varlığı mevzu bahis edilmiş, ancak Osmanlı Devlet geleneğinde bu zaten padişahın doğal hakkıdır -ki çoğunlukla Hanedan bu serveti ile hayır işleri yapardı- ancak saraydaki veya köşklerdeki hiç bir şey Osmanlı Hanedanına ait değildir; Hanedan sadece kiracıdır, mal sahibi devletin kendisidir. Hanedan bu malları kullanabilir, ancak satamaz, devredemez, kendine zimmet edemez. Bunlar bir padişahtan diğerine geçer...

Özellikle yukarıdaki son iki cümle sadece Nilhan Osmanoğlu'na değil Türk tarihine ağır bir hakaret içerir. Zira Osmanlı Padişahı hem tüm Müslümanların Halifesi -ki Halifeye söylenen her söz onun nezdinde tüm İslâm alemine söylenmiş gibidir- hem de Türklerin ve Türk'ün en büyük devletinin lideridir. "Sizin dedeler gidince..." cümlesi yine tarihi okumadığı, okusa bile anlayamadığının göstergesidir Gülse Hanım'ın! Çünkü sözü edilen padişah Vahdettin, Mütareke Dönemi tartışmalı davranışları olsa da; saltanatın kaldırılmasının ardından ülkeden ayrılarak Ankara'daki meclisin yolunu açmış ve giderken yanında hiçbir şey götürmemiş, aksine yoksulluk içerisinde hayata veda etmiştir. Gülse Hanım sanırım dedelerinin Friglerden gelip kendi sultanlığını kurduklarına inanıyor! Zira başka türlüsü Cumhuriyet kurulmadan önce dedelerinin Osmanlı tebaası olduğunu kabul etmeli...

Tez olarak 80 milyonu ortaya atması ve böylece mühim hatalarından sıyrılmaya çalışması da çok traji-komik bir vakıadır. Zira Cumhuriyet kurulduktan 4 yıl sonra 1927'de bile Türkiye nüfusu 13.648.987 kişi olarak kayıtlara geçmiştir.⁽¹⁾ Bu nüfusun en az yüzde 70i de Osmanlı Devleti vatandaşı iken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuştur.

Gülse Birsel senarist aynı zamanda. 19 yaşından beri yazıyormuş; ancak sanırım hep okumayı unutarak yazmaya devam etmiş! Güya -aklınca- dalga geçtiği Abdülhamit olmasaydı belki Osmanlı Devleti 50 yıl daha erken yıkılacak ve bugün Osmanlıyı yererek yücelttiği Cumhuriyet kurulamamış olacaktı... Sadece fikir olsun diye -afedersiniz- "eşek gözlüğü" ile bakarsak tarihte ve sosyolojide "Anakronizm" denilen hataya düşeriz. Anakronizm, yani; geçmişe günümüz koşulları, bilgisi ve kültürü ile bakmak...

Gülse Hanım'ın İstiklâl Madalyalı dedelerini -gerçekten- saygı ve rahmetle anıyorum. Ancak tarih okumamış ama dedelerinden de öğrenememiş Gülse Birsel. Zira Kurtuluş Savaşına katılan halk Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmak için değil; vatanı ve halifeyi 'gâvur'dan kurtarmak için savaştı, gazi oldu, şehit oldu...

Son sözleri ben söylemiyorum, Cumhuriyet'i kuran Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleri ile bitirmek istiyorum; belki bu yazıyı okur da Atatürk'ten tarih dersi alır...
“Büyük devletler kuran ecdâdımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdâdını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
“Tarihini bilmeyen milletler, yok olmaya mahkumdur.“ 
“Evvelâ millete tarihini, asîl bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.”
“Tarih hayal mahsulü olamaz.”  
Bu yazımı beğendiyseniz, daha önce buna benzer bir yazıya eleştiri olarak kaleme aldığım "Ecdad Diye Övündüğümüz Osmanlı?" yazımı okuyabilirsiniz.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişiliğinizin göstergesidir. Ahlak kuralları çerçevesinde her eleştiri kabulümüzdür...

Bildirim

Copyright © Mavi Blog | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com