23 Kas 2014

Çağın Sosyal Hastalığı - Teknolojik Yalnızlığımız!

Belki ademoğlu olarak hala gerçek bir robot yapamadık ama prizlere, kablolara ve ekranlara bağlı bir ömür geçirerek kendimizi robotlaştırdık. Teknoloji bize pek çok şey getirdi ve de hayatımızdan pek çok güzelliği alıp götürdü. Esas soru şu; "Robot olmak mı yoksa insan kalmak mı daha iyi?"


Şu soru ile başlayalım; uyandığınızda ilk olarak ne yapıyorsunuz? Çoğumuz muhtemelen en fazla elimizi yüzümüzü yıkayıp ardından hemen telefonumuza bakıyoruz; Facebook ya da Twitter'a giriyor, Whatsapp mesajlarımıza bakıyor, mailimizi kontrol ediyor veya internette geziniyoruz. Peki ne kadar zamandır pencereyi açıp -hava kapalı olsa da- havayı koklayıp ciğerlerinize çekmediniz? Kaç yıldır sevdiklerinize veya ailenize erken kalkıp onları mutlu edecek güzel bir kahvaltı hazırlamadınız? Bunlar ve benzerlerini yapmayı akıllı(!) cihazlarımız sayesinde çoğumuz unutuyoruz ne yazık ki!

Twitter'da on bin takipçisi olup dışarı çıkıp dolaşacak tek bir arkadaşı olmayanlar var, ve yine takipçi kasmak için günlerce cep telefonuyla yapışık yaşayanlar... Instagram'da yediği her yemeği, gittiği her yeri ve yaptığı her etkinliği paylaşan insanlar var. Acaba düşünüyorlar mıdır "Başkalarının canı da çekiyor, içi gidiyor mudur?" diye. Sanmıyorum, cevapları "Takip etmesin kardeşim!" olacaktır. Unutmayın! Başkalarını yalnız bırakırsanız siz de yanlızlaşırsınız. İçi boş binlerce Facebook, Twitter arkadaşı kazanmaya çalışırken gerçek dostlar edinmeyi ihmal ettiyseniz, sıkıntılarınızla da yalnızlaşırsınız, onlarla baş başa kalırsınız. Hiçbir teknoloji mutsuz birini sevdiği insanların sesini duymak, kendisini görmek, onlarla sarılıp kucaklaşmak kadar mutlu edemez, edemeyecek de. Sırlarınızı, mutluluklarınızı, sevdiklerinizi, fikirlerinizi hemen sosyal medyada paylaşmayın, çünkü değerini yitirecektir. Bunun yerine önce sevdiğiniz birine anlatın; mutluluğunuzun iki katı olduğunu göreceksiniz. Bunun Psikolojik mantığı şudur; Siz hislerinizi kelimeler yoluyla makineye(telefon, bilgisayar vs) anlatmaya çalışırsınız, makine de bu kelimeleri karşı tarafa iletir. İnsanın iki dili vardır; biri bildiğimiz anlamda dil, diğeri kalp. İnsan kalbi ile duyguyu dile yansıtır,dil de jest ve mimiklerle karşısındakine. Peki parmaklarınız ne kadar verebilir bu duyguyu karşıdakine? Bir örnek vereyim; Mesela birine mesaj yollarken ikonlar(emoticon=ifade, duygu) kullanıyorsunuz, ne kadar samimi oluyor? Ya da aynı şekilde başkalarının size yolladığı mesajlarda kullandıkları ikonlar ne kadar samimiyet vadediyor? Hiç! Öyle ki bazen kelimeler bile kendi başına sanal oldukları için fark etmediğiniz farklı anlamlara gelebiliyor.

Teknolojik yalnızlıktan bahsederken sadece akıllı cihazlar değil meselemiz; örneğin ben okuduğum fakülte binasında her sabah birinci veya ikinci kata çıkmak için asansör önünde kuyruk bekleyen öğrenciler görüyorum. Sadece bir kaç kat merdiven çıkmaya üşenen insanlar..! Yalnızız çünkü teknoloji sayesinde kendimize de yabancılaştık, kendimize karşı da yalnızlaştık. Bir düşünün: En son ne zaman ruhunuzu okşayan bir şiir okudunuz? Ne zaman arkadaşlarınızı ve dostlarınızı misafir olarak ağırladınız? Facebook etkinliklerinde buluşarak ya da toplu mesaj göndererek mi? Arkadaşlarınızla grup halinde otururken şöyle bir kenara çekilip onları gözlemleyin. En fazla birkaç dakika sonra hemen hepsi telefonlara dalacak ve muhabbet yok olacaktır.

Aslında bizi bu hale getiren teknoloji değil, teknolojiyi kullanma şeklimiz ve teknolojiye olan eğilimimiz. Örneğin Almanların "Aptal kutusu" dedikleri televizyon bizde olmazsa olmazdır, hatta TV izleme sıralamasında Amerika'dan sonra ikinci sırada olmamız manidar. Facebook'u düşündüğünüzde ülkeler bazında yüzdelik dilimde en çok hesabı olan Türkiye! Keza Twitter'da da ondan aşağı kalır yönümüz yok!

Tekrar düşünelim; Son yıllarda kaç kez kafanızı dinlemek için tüm teknolojik aletleri bir kenara atıp doğa yürüyüşüne çıktınız? Bilgisayar, televizyon ya da telefon başında kaç saat zaman harcıyorsunuz? Sosyal medya üzerinden kurduğunuz arkadaşlıkların haricinde son zamanlarda kaç arkadaşınız ile birlikte dışarı çıktınız? Peki internet üzerinden arkadaş aramak yerine en son ne zaman dışarı çıkıp çevrenizi ve çevrenizdeki insanları keşfetmeye çalıştınız? Bu sorulara iyi cevaplar veremiyorsanız; siz de yavaşça robotlaşan insanlardansınız...

Peki ne yapmalıyız? Kendimizi teknolojiden tamamen mi soyutlayalım? Tabi ki hayır ve bu çözüm değil. Çözüm, teknolojiyi sadece bize fayda vereceği zaman kullanmak; yani pragmatik(faydacı) olmak. Yani size zaman kaybı yaşatan her şeyden mümkün olduğunca uzak durmak! Birkaç örnek vermek gerekirse;

  • Haberleri izlemek için televizyonu açtıysak sadece haberleri izlemek ve haberler bitince televizyonun başından kalkmak
  • Maillerimizi günde sadece bir kez ve belli saatlerde kontrol etmek. Yine Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçlarını günde en fazla birkaç kez ve belirli bir süre boyunca kontrol etmek.
  • Haftada en az bir gün tüm teknolojik aletlerden uzak durmak ve sevdiklerinizle ilgilenmek ya da rahatlatıcı etkinlikler yapmak,
  • Aceleniz yoksa asansöre veya arabaya binmek yerine(gideceğiniz yer yakınsa) yürümek,
  • Grup ortamında hiçbir şekilde akıllı cihazlarla etkileşimde olmamak,
  • Teknolojik cihazları sadece gerektiği zamanlarda ve gerektiği kadar kullanmak.
  • Alternatifi varsa teknolojik olanın yerine eskisini tercih etmek( örneğin akıllı saat yerine mekanik bir saat kullanmak)
Bunların yanında zamanın içinde kendinizi yönetmeye çalışın! Çünkü insanoğlunun her saniyesi değerli, çünkü zaman değiştirilemez bir olgu. Sanal ortamdan uzaklaşın ve çevrenize bakının; hayatı, insanları ve etrafınızdaki mükemmel güzellikleri keşfedin, ki robotlaşan insanlardan olmayın...

0 Yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişiliğinizin göstergesidir. Ahlak kuralları çerçevesinde her eleştiri kabulümüzdür...

Bildirim

Copyright © Mavi Blog | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com