Gerçekten haklı olduğun konuda asla savunma yapma! |
Ancak burada bahsettiğim ve bahsedeceğim "haklılık" kavramını ele almak gerekiyor öncelikli olarak. Örneğin; biri size bir suçlamada veya ithamda bulundu, konunun muhatabı ya siz değilsiniz ya da bu bir iftira veyahut uydurma. Veya mesele ile uzaktan yakından herhangi bir ilginiz yok, ya da yanlış anlaşılma hepsi... Yanlış anlaşılma durumunda önerim Mevlâna'yı örnek almanız; Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî hazretleri bir kimsenin kendisinden nefret ettiğini ya da yanlış tanıdığını öğrendiğinde yanına bir hediye alır ve o zatın kapısını çalarmış. O kişiyle muhabbet eder, önyargılarını yıkarmış. Bundan çeşitli örnekler çıkartabilirsiniz, aynı durumda olduğunuzu düşündüğünüz kişiye birşeyler ısmarlar ya da yardımına ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz bir konuda yardım edebilirsiniz. Zaten muhabbet kendini sürükleyecek ve aranızdaki buzlar eriyecektir. En büyük hatalarımız ön yargılarımızın getirdikleri değil midir?
Gelelim esas konumuza, öncelikle şunu kabul etmeliyiz; insan hata yapabilir, yapar da zaten. Hiçkimse hatasız değildir, bu insanlığın yaradılışından gelen bir özelliktir. Peygamberler bile zaman zaman ufak hatalar yapmıştır. Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin bu ufak hatalarına(burada hatadan kasıt unutmak veya daha iyiyi terk etmektir yoksa hiçbir Peygamberin büyük hatası olmamıştır.) "zelle" denilmiştir. Örneğin; Hz. Adem yasak meyveyi yemiş, Hz. Yunus ise iman etmeyen kavmine kızıp Allah'ın izni olmadan kavmini bırakmıştır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu ufak hatalarda dahi Allah peygamberlerine bile ceza vermiştir. Hz. Adem ve Havva cennetten kovulmuş, Hz. Yunus da 40 gün bir balığın karnına hapsedilmiştir. Hz. Peygamber de ufak bir hatası yüzünden Allah tarafından anında indirilen ayetlerle açıkça azarlanmıştır. Burada örnek olması amacıyla konuyu açmayı uygun görüyorum:
Hz. Peygamber(S.A.V) birgün Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden üç kişi ile sohbet ediyordu. Onları İslâm'a davet ediyor ve sorularını cevaplıyor, Müslüman olmaları umuduyla hararetle İslâm'ı anlatıyordu. Tam bu sırada âmâ(kör) bir sahabe olan Abdullah b. Ümmü Mektum gelir ve "Ya Rasullah! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret." der. Hz. Peygamber cevap vermez, çünkü Kureyş kabilesinin bu ileri gelenleri kendilerine özel muamele edilmesini isterlerdi, Peygamber(a.s) da onları imana gelecek umuduyla gücendirmek istemedi. Abdullah tekrar Hz. Peygamber'e seslenince O da elinde olmayarak yüzünü ekşitir ve sırtını döner. Bu sırada da Kureyşliler kalkıp gitderler. Tam bu esnada Abese suresinin aşağıdaki ayetleri inerek Hz. Peygamber açıkça ikâz edilir:
Ayette açıkça görüldüğü üzere Hz. Peygamber (o an için içinde bulunduğu muhabbetten dolayı) Kureyşli müşrikleri tercih ettiği için ayetlerle azarlanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber bu durum üzerine tevbe etmiş, hatasını anlayarak af dilemiş ve Abdullah Ümmü Mektun'dan da helallik almıştır. Hz. Peygamberin o güne kadar Bilâl-i Habeşi'den başka müezzini yoktu. Bu olaydan sonra Hz. Peygamber, Abdullah Ümmü Mektun'u gönlünü almak maksadıyla kendisine ikinci müezzin tayin etmiştir. (Osmanlı da bu meseleye riayet ederek Selâtin Camileri'nin ikinci müezzinlerini âmâ olanlardan seçmiştir.)
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. 2. 3. 4. (Peygamber) âmânın kendisine gelmesinden dolayı yüzünü ekşitti ve çevirdi. (Resulüm! Onun halini) sana kim bildirdi? Belki o temizlenecek, öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecekti.
5. 6. 7. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince[Kureyşin ileri gelenleri], sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.
8. 9. 10. Fakat koşarak ve (Allah'tan) korkarak sana gelenle de ilgilenmiyorsun!
11. 12. 13. 14. 15. 16. Hayır! Şüphesiz bunlar(âyetler), değerli ve güvenilir kâtiplerin elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür. Dileyen O'ndan(Kuran'dan) öğüt alır. (Kaynak: ABESE SURESİ , 1-16. Ayetler, Diyanet Vakfı Meali)
Şunu asla unutmamalı insan; hata herkes yapabilir ama esas mesele yaptığı hatayı görebilmektedir. "Müslüman aynı yerden iki defa sokulmaz." hadis-i şerifi dolayısıyla, aynı hatayı da iki kez yapmak Albert Einstein'ın ifadesiyle "aptallık"tır. Hatalar tecrübe edinmenize sebep olmuyorsa siz o hatayı en az iki kez yapmışsınız demektir. Yazının ikinci kısmını da gelecek günlerde yazmaya çalışacağımı belirterek her zamanki gibi bir ufak bir hikâye ile bitiriyorum...
Başarılı iş adamlarından birine sormuşlar:
- Başarınızı neye borçlusunuz?
- Doğru kararlarıma.
- Doğru kararlarınızı neye borçlusunuz?
- Tecrübelerime.
- Peki tecrübenizi neye borçlusunuz?
- Tecrübemi ise yanlış kararlarıma borçluyum..!
Çok güzel teşekkürler fakat Peygamberimizin ayetlerle Allah tarafından "azarlanması" değil de "uyarılması" şeklinde alınsaydı daha uygun olmaz mıydı? Yanlış mı düşünüyorum, biraz rahatsız etti sadece.
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim öncelikle... Bilerek öyle yazdım çünkü bu ayetler Hz. Peygamberin peygamberliğinin en büyük delili olarak kabul ediliyor. "Muhammed bunları kendi yazmıştır." diyenlere karşı en büyük cevabı bu ayetler kendiliğinden veriyor. Ayrıca Kur'anın ifadesine dikkat et "Koşarak ve Allah'tan korkarak sana gelenle ilgilenmiyorsun!" diyor. Ayrıca Hz. Peygamber için "yüzünü ekşitti" ve "başını çevirdi" ifadeleri de kullanılıyor. Hem burada bahsettiğim azarlamak da uyarmaktan çok farksız değil. Hata yapan her peygambere Allah tarafından uyarı niteliğinde bir ceza verildiğinden bahsettim yazıda. İşte bu ayetler de Hz. Peygamber'e verilen cezadır bence...
SilAnladım, açıklaman için teşekkür ederim ^^
Sil