17 Ara 2013

Hakan Şükür ki İsifa Etmiş!

Evet yanlış duymadınız. Galatasaray'ın ve Türk futbolunun efsane isimlerinden biri olan Hakan Şükür istifa etti bugün. Meselede derine inmeden önce şunu belirteyim; Ben Trabzonluyum ama böyle fanatik olmadığımı herkes bilir, ayrıca ülkemizin en iyi takımlarından biri olan ve dünyaya Türk adını duyurmayı başarmış bir takım olan Galatasaray'a veya Hakan Şükür'e karşı bir ön yargım yada kastım da yok. Bu cümleden sonra yazacaklarım tamamen Hakan Şükür'ün milletvekili olma süreci, milletvekilliği ve ayrılışı üzerine. Ayrıca parti meselesi de değil anlatacağım, millet meselesi... 2011 seçimlerinde AK Parti'den İstanbul 3. Bölge 4. sıra milletvekili adayı oldu Hakan Şükür ve 11 Haziran 2011'de yapılan seçimler sonucunda halkın temsilcisi olarak milletvekili oldu.

Bundan sanırım 2 hafta önceydi; canlı yayın mıydı yoksa tekrar mıydı bilmiyorum ama bir futbol programında gördüm Hakan Şükür'ü. Şaşırdım önce, futbolla pek alakası olmayan biri olduğum için böyle oldu tabii ki. Ama sonra biraz düşündüm. O an mecliste olması gerekmiyordu? Herhangi bir program, yasama faaliyeti ya da önerge yok muydu mecliste? Tabi sabahın erken saatleriydi, üniversiteye dersime gitmem gerekiyordu. Aklımdaki bu soruları beynime kazıdıktan sonra derse gittim. Akşam geri döndüğümde ilk işim bilgisayarımın başına geçip Hakan Şükür ile ilgili meclis tutanaklarına ve bilgilerine bakmaktı. Meclis Araştırma Komisyonu Sözcüsü, Parlamentolararası Birlik Grubu Türk Grubu Üyesi yazıyor meclis tanıtım sayfasında. Özgeçmişine baktım, gıpta edilecek futbol kariyerini okudum biraz.

Sonra "3 sene olmuş, bakalım mecliste neler yapmış?" diye sordum kendime. Yine meclisin resmi web sayfasında buldum kendimi. O da ne? Sözlü - yazılı soru önergesi, imzası bulunan kanun teklifleri, sahibi olduğu ya da imzaladığı genel görüşme önergeleri, sahibi olduğu veya imzası bulunduğu meclis soruşturma önergeleri kısımları bomboş! Ankaragücü kulübüne yapılacak maddi desteğe ilişkin öneride ve bir de mecliste yaşanan bir olaya ilişkin meselede imzası var sadece Hakan Şükür'ün. Koskoca 3 senede 2 kez konuşmuş meclis genel kurulunda... Ayrıntılara şuradan bakabilirsiniz... A unutmadan bir de sporda doping ile ilgili bir konuşma yapmış...

Hakkında konuşmadan önce diğer milletvekillerine de bir göz atayım dedim. Çok fazla milletvekiline bakmadım ama 2011 yılında seçilen İstanbul milletvekillerine baktığımda genelde 10'dan aşağı meclis genel kurul konuşması yapan yok. Onu geçtim hemen herkesin en az 5-6 tane soru veya genel görüşme önerisi var. Peki milletin temsilcisi konumundaki Hakan Şükür bu sırada ne yapıyordu. Futbolu takip eden birkaç arkadaşa danıştım sanırım hemen her hafta futbol programında yorum yapıyormuş. E belli oldu niye 2 meclis genel kurul konuşması olduğu diye düşündüm. Belki başka nedeni vardır ama milletvekili olmuş, halkın temsilcisi olduğunu iddia eden birinin böyle pervasızca davranması bana pek hoş gelmedi açıkçası. Bir elde iki karpuz tutulmaz, iki cambaz bir ipte oynamaz demiş atalar. Arkadaş madem milletvekili oldun dikkat edeceksin hal ve hareketlerine, vatandaş ne der diye bir işi yapmadan önce kırk kez düşüneceksin...

Bugün haberlere bir baktım ki istifa etmiş partisinden Hakan Şükür. Açıklaması da şöyle:
"Son günlerde yaşanan ve vicdan sahibi herkesi derinden üzen bir kısım gelişmeler üzerine aşağıdaki açıklamayı yapma zarureti hâsıl oldu. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki politika benim hiçbir zaman birinci önceliğim olmadı. Ama Sayın Başbakan’ın samimi davetini geri çevirmek temsil ettiği makama ve şahsına olan saygımdan ötürü yakışık almazdı. Ailemin de destek ve dualarını alarak Sayın Başbakan’ın davetini kabul ettim. AK Parti son 11 yılda Türkiye’de çok önemli başarılara ve reformlara imza attı. Ancak dersanelerle başlayan süreçte takınılan anlamsız tavırlar pek çok vicdan ehlini rencide etti. Türkiye’de eğitimin halledilmesi gereken onlarca problemi varken, sanki sorunun tek kaynağı dersanelermiş gibi göstermek hakperest bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım tarzı partinin 11 yıldır temsil ettiği çizgiyle örtüşmemektedir. Daha önce, gösterilen tepkilerden ötürü bazı kararlarından dönme erdemi gösteren Sayın Başbakan’ın bu konudaki bütün ısrarlı anlatımlara, sitemlere ve taleplere kulaklarını tıkamasını anlayabilmiş değilim. Dersaneler konusunun samimi insanların taleplerine kulak verilerek olumlu bir noktaya geleceği ümidini bugüne kadar besledim. Bunu beklerken dersanelerin benim de bulunduğum bir ortamda KCK yapılanmasına benzetilmesi ve özür dilenmek bir yana bu açıklamalara Sayın Başbakan ve parti yönetimi tarafından bir tepki verilmemesi vicdanımı derinden yaralamıştır. Bu tartışmanın daha sonra başka alanlara çekilmesi de hiç hoş olmamıştır. Ben yirmi seneden fazla bir süredir hizmet hareketini ve Muhterem Hocaefendi’yi tanıyor ve seviyorum. Referandum başta olmak üzere milletin hayrına gördükleri bütün meselelerde hükümeti var güçleriyle destekleyen, kapı kapı dolaşıp insanları ikna eden, yurt dışından binlerce insanı fedakârca oy kullanmaları için taşıyan, AK Parti kapanmasın diye dualar eden bu samimi insanların şimdi düşman muamelesine tabi tutulması en hafif tabirle vefasızlıktan başka bir şey değildir. Dersaneleri kapatılan, mensupları devlet dairelerinden tasfiye edilen, parti yöneticilerimiz tarafından ahlaksızlık olarak nitelenen fişlemelere ve baskılara maruz kalanlar bu milletin evlatlarıdır. Buna rağmen bu insanların sanki karanlık işler içinde olduklarını ima eden yayınlar, bu yönde atılan iftiralar, ithamlar maalesef bir aymazlık örneği olarak tarihe geçecektir. Hele yeni yeni tedavüle sokulmaya çalışılan 'örgüt' kelimesinin bu gönüllüler hareketi için kullanılmaya çalışılması amacın sadece dersaneleri kapatmak olmadığı düşüncesini de akıllara getirmektedir. Bazı çevrelerce moda bir tabir haline getirilen, 'Bazıları rahatı görünce değiştiler' ifadesiyle hizmet hareketi mensuplarının kastedildiğine dair yorumlar yapıldı. Ben Sayın Başbakan’ın böyle bir kasıt içinde olacağına ihtimal vermek istemiyorum. Ama bu yorumlar doğruysa milyonlarca fedakâr insanın hakkına girilmiş olmaktadır. Dünyanın dört bir yanında milletimizi, bayrağımızı temsil adına karın tokluğuna bir bursla, dünyevi hiçbir beklentiye girmeden hizmet veren insanlar mı rahatı bulmuşlardır? Ya da yirmi metrekarelik hasırla kaplı odasında on beş senedir gurbet hayatı yaşayan ve ziyarete gelen misafirlerin ağırlandığı vakıf binası bir kısım medya tarafından insafsızca 'malikâne' gibi sunulan Muhterem Hocaefendi mi rahatı bulmuştur? Hayatı boyunca dinine, milletine ve insanlığa hizmetten başka bir gayesi olmayan bu müstesna gönül insanını olmadık iftiralarla, ithamlarla karalamak, gönlünü yaralamak ehl-i imanın ve insaf sahibi hiçbir insanın gönülden onaylayacağı bir tutum değildir. Bu millete ve insanlığa hizmet etmekten başka amacı olmayan bu hareketin milyonlarca gönüllüsünden biri olarak hizmete ve Muhterem Hocaefendi’ye karşı takınılan hasmane tavırları, atılan mesnetsiz iftiraları, yapılan bütün hakaretleri ben üzerime alıyorum. Beni tanıyan herkes, özellikle Sayın Başbakanımız bilir ki, siyasi hayatım boyunca hiçbir dünyevi beklenti içinde bulunmadım. Şahsım, ailem ve yakınlarım adına hiç kimseden herhangi bir talebim olmadı. Amacım sadece eğer bir faydam olursa doğru işler yaptığını düşündüğüm bu siyasi harekete mütevazı bir katkı sunmaktı. Fakat bu noktadan sonra bunun mümkün olmadığı da ayan beyan ortadadır. Ayrıca dost bildiğim pek çok çevrenin bu 'cemaati bitirme' korosuna gönüllü ya da baskıyla katılmış olduklarını veya hiç ses çıkarmadıklarını görüyorum. Bu da maalesef beni derinden üzmektedir. Hocaefendi’yi defalarca ziyaret eden, toplantılarına, olimpiyatlarına katılan, iyi günde hizmete övgüler yağdıran insanların bir anda susmaları oldukça şaşırtıcıdır. Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu benden daha iyi bildiklerine inandığım bu dostların yapılan haksızlıklara, atılan iftiralara karşı tavır almak yerine sessizliği tercih etmeleri anlaşılır gibi değildir. Gerek gazeteci, gerek ilim adamı, gerek din adamı veya milletvekili, bakan, bürokrat vesaire, kim olurlarsa olsunlar o insanlardan bir kaçının en azından ortamı yumuşatmak ve bu yanlıştan dönülmesini sağlamak için yüreklice çıkıp tavır belirtmelerini beklerdim. Ama maalesef sınırlı sayıdaki insaflı ve vicdanlı kanaat önderinin ve gazetecinin dışında bu yürekliliği gösteren de olmadı. Açıklayacağım bu karardan sonra şahsıma yönelik bir kısım karalama kampanyalarının da başlayacağını biliyorum. Sporculuk hayatımdan beri, benzerlerini defalarca yaşadığım bu duruma alışkınım. Daha 2002 yılında merhum M. Ali Birand’a 32. Gün programında Hocaefendi’yi sevdiğimi söylemiş ve bunun bir suç olduğu algısını oluşturmak için DGM’de ifadeye çağrılmıştım. İfademde de söylediğimi inkâr etmeden aynı duygularımı belirtmiştim. Bugün de düşüncemde hiçbir değişiklik olmamıştır. Bu duygularla açıklamama son verirken büyük umutlarla girdiğim AK Parti’den üzülerek istifa ettiğimi, milletin vekili sıfatıyla siyasi hayatıma bağımsız olarak devam edeceğimi bildiriyorum.Aziz milletimizin dualarını bekliyor ve hepsine teker teker en derin selam ve hürmetlerimi sunuyorum."
Yani anlayacağınız mevzu bahis dershanelerin kapatılması ve Gülen hareketi ile cemaati. Cemaat ile ilgili konuşmak istemiyorum Allah herkesin içindekini biliyor ama öncelikle şundan bahsetmek istiyorum. Türkiye'de sadece cemaate ait dershaneler mi var? Bu bir çelişki değil mi arkadaş? Sen oraya cemaati mi yoksa tüm vatandaşları temsil etmek için mi çıktın arkadaş? Meclisteki çoğu oturuma katılmayan Sayın Şükür'ün dershanelerin kapatılması ile ilgili önergeyi vs okuduğuna da hiç inanasım gelmiyor doğrusu. 20 yıldır tanıyormuş Fethullah Gülen'i seviyormuş, 20 metrekarelik hasırla kaplı bir odada yaşıyormuş cemaat lideri. "Bin liralık koltukta 60 bin liralık kamera" ile Kırık Testi programını başkası çekiyor sanki! Söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama yine dayanamıyorum. Bilmeyen kaldı mı Polislik sınavlarından önce bazı meçhul dershanelerde sınavda sorulacak soruların çözüldüğünü, ya da bu meçhul dershanelerden çıkanların Polislik sınavlarında nasıl ayrıcalık gördüğünü... Sınav sorularını kimin ne için şifre verip çözdüğünü... Bilmeyen kaldı mı bunları?

Türkçe Olimpiyatlarıymış, sorun bakalım bir Türk dilbilimciye ne kârı olmuş bu Olimpiyatların Türkçe'ye? Sorun bakalım onun yerine Türkçe'nin zenginliklerini, güzelliklerini ortaya çıkaracak bir komisyon kurulsaydı, ya da bu tür araştırmalar yapmak isteyenlere fon sağlansaydı bundan çok daha yararlı değil miydi? Bıraksınlar bu safsataları... Sorun bakalım cemaat niye Türkiye'nin en büyük 5 yıldızlı otellerinden birini işletiyor hem de içkili? Biz içmiyoruz derler size, bana da öyle dediler. Harama götüren de haram değil midir? Lâ ilâhe illallah demek yeter, Muhammedün rasülullah demesek(haşâ) de olur diyen kimdi? Neyse daha uzatmıyorum muhabbeti...

Yani sonuç olarak pek muhterem Hocaefendi hatrına "iki meclis grup konuşması yapan" Hakan Şükür istifa etmiş, Şükür ki etmiş, e artık kapatmazlar yani dershaneleri o iki meclis konuşması niyetine!

"İman ile paranın kimde olacağı belli olmaz." (Türk Atasözü)

2 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize sevindim. Yorumladığınız için ben teşekkür ederim.

      Sil

Yorumlarınız kişiliğinizin göstergesidir. Ahlak kuralları çerçevesinde her eleştiri kabulümüzdür...

Bildirim

Copyright © Mavi Blog | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com